Sevestet İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ni 1969 yılında bitirdiğinde hocası Bedri Rahmi Eyüboğlu'na asistanlık yapmaya başladı. Akademi eğitimi süresince kafasında hep bir düşünce vardı: yeryüzünü, yaşadığımız dünyayı taniyabilmek ve insana yaklaşabilmek. İnsana yaklaşmanın en uygun yoluysa uzun bir yolculuğa çıkmakadu. Bu yolculuk belki de sınırsızca yaşamak istediği özgürlüğe duyduğu özlemden de kaynaklanıyordu.
Amerika'ya gitmek üzere yola koyulduğunda 1968 sonrasıydı ve o dönemde bütün dünyada yükselen bir devrimci dalga vardı. New York ve ABD ona elbette bir şeyler gösterecek ve öğretecekti ama onun kafasında daha çok Latin Amerika kültürü ve sanatı vardı. Bu "yeni kıta" nın eski uygarlıkları olan Aztekler, İnkalar onun daha çok ilgisini çekiyordu. Hocası Eyüboğlu da ona "Herkes gibi Paris'e gitme, Amerika'ya git", demişti. Paris'e nasıl olsa her zaman gidebilirdi ama resmin devrimci damarının attığı yer şimdi Amerika kıtasıydı. Sanatı daha ileri boyutlara götürebilecek deneyimlerin yeri orasıydı. Orası aynı zamanda yenilenmenin toprağıydı. Orada yaşlı Avrupa'nın durağanlığına kıyasla ayakta kalabilmenin mücadelesi, çalışma, beceri geliştirme ve başarı dürtüleri hayatı yönlendiriyordu.
Sevestet New York'ta lisans üstü eğitimini bitirip ve resim sanatının Kıta'daki serüvenine tanık olduktan sonra yurda dönüşte akademik kariyerini sürdürecekti. Ne var ki babasının ve hocası Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun ardı ardına ölümleriyle Türkiye'ye dönmek birden bire anlamını yitirmişti. Orada kaldı. Tam 37 yıl.
Sevestet, bu süre içinde çevresindeki sanatçılarla birlikte bir kooperatif kurarak ortak bir galeri açılmasını sağladı. New York Üniversitesi'nde dersler vermeye başladı. Ama ilk fırsatta asıl yapmak istediklerini gerçekleştirmek istiyordu. Sanatın evrensel bir dil olduğuna ve sanatçının görevinin toplumsal içerikli konuları, evrensel insanî değerleri eserlerinde yansıtmak olduğuna inanıyordu. İlk sömürgecilerin, daha sonra da ABD'nin tahribatından önceki kavimlerin izlerine ulaşmak üzere bütün kıtayı gezdi.
Meksika, Amazonlar, Kızılderililer... Batı'nın hâlâ bilgi, endüstri ve teknoloji kirlenmesiyle soysuzlaştıramadığı insan gruplarıyla tanıştı. Kızılderililerin hâlâ sınırlarını zorlayan barbarlardan uzak, özgür yaşama mücadelelerine tanık oldu.
Onların primitif sanatlarıyla birlikte üretmeye, kişinin değil birlikteliğin sesini yükseltmeye dayanan resmetme eylemlerini, dayanışma ve birlikte yücelme isteklerini gördü. Karaib adalarında sözde özgürlüklerini kazanmış olan yerlilerin hâlâ sömürgeciler tarafından yönetildiklerini gördü. Bütün bunlar onun resmini etkiledi. Her şeyden önce favorisi üç müralist Rivera, Orozco ve Siquerios'dan sanatçının kendisini büyük boyutlarda ifade edebileceğini öğrendi. Duvar resimleri, başkaldırılara sahne olan büyük alanların kullanılarak halkla doğrudan iletişim sağlanması gerçeğiyle tanıştı.
Eyüboğlu "Resim renktir. Formla uğraşacaksanız heykele gidin", dermiş. Sevestet'in resminde de rengin ressamın en önemli ifade aracı olduğu hemen görülüyor. Onun resimlerine bakıldığında ilkin bir renk cümbüşüyle karşılaşılır. Bir renk patlaması, olağanüstü bir dinamizm insanı birden resmin içine çeker. Ve orada insan yavaş yavaş bazı figürlerin belirmeye başladığını görür. Ve irkilir. Çünkü o cümbüşün gizlediği yaralı insanlar belirmeye başlar bir bir. Ruhları ve bedenleri yaralı insanlar.
Sevestet: "Başlıca konularım birliktelik, paylaşım, bütünleşme, parçalanma, dağılma, iletişimsizlik, çürüme, başkaldırma, acı, umarsızlık ve diriliştir", diyor.
En çok kullandığı temalardan biri, kadına ataerkil toplumda verilen rollerin sorgulanmasıdır. Sanatçı, bu resimlerinde kadının aile içinde, işyerinde, genel olarak bütün toplumsal süreçlerde taciz edilip şiddete maruz bırakılmasına olağanüstü bir duyarlılıkla tepki göstermektedir. Kadının acısını, düş kırıklığını ve umarsızlığını çarpıcı biçimlerde yansıtırken uğradığı temel haksızlıklar ve zorbalıklar karşısındaki itirazlarını ve aktif tavır alışını da dayanışmacı duygular içinde açıkça göstermektedir. Kırmızı, şiddet ve zorbalığı yansıtan resimlerinde egemen renk olarak ortaya çıkmaktadır. Kırmızı ellerle kırmızı yüzler, şiddete uğrayan kadının duyduğu dehşeti, sarsıcı bir dramatik ifadeyle yansıtmaktadır. Sonra mor, mavi ve yeşil renkler giderek kırmızıya eşlik etmekte ve anlatım gücüne daha da etkinlik kazandırmaktadır. Sevestet'in resminde zihinde tasarlanan, düşlenen ya da anılar arasından seçilip alınan konuların bilinç akışı içinde çok güçlü bir duygu yoğunluğuyla dışa vuruluşuna tanık olursunuz. Anlatılanların gerçek mi, düş mü olduğu, somut durumu mu yansıttığı yoksa çağrışımlara dayalı varyasyonlar mı olduğunu anlamak izleyiciye kalıyor.
Böylece izleyicinin algılayışına göre hem bağlamını yitirmiş hem de tersine, belli bağlamlara oturtulan bir öyküsü oluyor eserlerin.
Kimi zaman tablolarında derin bir sessizliği duyar gibi olursunuz. Duyduğunuz şey aslında anımsansa bile bir daha geri getirilemeyecek olan zamandır. Bazen bu sessizlik, aktif bir suskunluğa dönüşür. Suskunluğun ardında ruhun ve bedenin parçalanışını, ilişkilerin yıpranıp çözülmesini, bireyle toplum arasındaki çelişkilerin neden olduğu yitip gitme, terk etme, terk edilme duygularını görürsünüz.
Ancak Sevestet'in hiçbir zaman suskunluğu kabul etmediği bir konu var: savaş ve sömürü. Son dönem resimlerinin bir çoğunda Irak Savaşı'nın haksızlığını ve dramını, baskı ve terör tehditi altında tutulan yoksul, umarsız ve diyalogsuz insanı görmek mümkün. Resimlerinde yüzleri parçalarcasına gerilmiş kocaman ağızlardan çıkan çığlıkların kulaklarınızda yankılandığını duyar gibi olursunuz. Acı çeken bedenlerin teninize dokunup yaktığını hissedersiniz. Amerika yılları onun dünyaya, topluma ve bireye bakışını daha da netleştirmiş, ideolojik tavrını olgunlaştırmıştır. Sevestet şöyle diyor:
"ABD ve diğer gelişmiş toplumların kurduğu dünya hegemonyasından rahatsızlığımı dile getiriyorum. Sonu gelmeyen savaşlar, hâlâ güçlünün zayıfı ezmesi, satın alması, kullanması ve yıpratması, yardım bahanesiyle ülkelerin talan edilmesi, dilden düşürülmeyen insan haklarının hiçe sayılması utanç verici. İleri teknoloji ve iletişim çağında üçüncü dünya ülkeleri şimdi daha barbarca sömürülmekte. Ne yazık ki ülkemizdeki toplumsal bozulma ve ahlakî ve estetik değerlerdeki gerileme bu tabloyu daha da karamsarlaştırıyor. Ve ne yazık ki yaşadığımız yeryüzünde kaçacak, sığınacak bir adacığımız yok. O halde, mücadele edeceğiz! Becket gibi söylersek: 'NO EXIT'. KUŞATILMIŞIZ" .
Sevestet'in resmi kimseyi kayıtsız bırakmıyor. Sarmalayıcı, sarsıcı ve düşündürücü. Önemli olan da bu işte: insanları düşünmeye yönlendirmek. Toplumumuzda en az becerebildiğimiz şey de bu değil mi?
Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü MFA Istanbul 1964-1969
School of Interior Design New York City, Amerika 1971-1972
School of Visualarts New York City, Amerika 1972
New York Üniversity MFA New York, Amerika 1973-1975